Dünya Ekoloji Etik

Kadın ve Doğa İlişkisi: Eko-Feminizm

Yazar : Yaren Özkan

Dünyanın gelişmesiyle birlikte tabiat ve kaynaklar geri dönülemez şekilde tahribe uğramaya başlamıştır. Özellikle kapitalist ve ataerkil sistemin getirdiği hem doğanın hem de kadının üzerinde egemenlik kurma amacı, “Tabiat Ana” teriminin çıkışıyla birlikte doğayla aralarında bağ kuran kadınları tehdit etmektedir. Ekofeminizm akımı da tabiat ve kadınların her ikisinin de erkek egemen dünya tarafından sömürüldüğü ilkesine dayanır. Ekofeministlere göre kadın ve doğa bir bütündür ve dünyanın yaşadığı bu ekolojik tahribatın sebebi ataerkil dünyanın (savaşlar, iktidar mücadeleleri, sömürme çabaları vb.) hırslarıdır. Biyoçeşitliliğin ve çevrenin korunmasında kadının küresel rolü oldukça tartışılmaktadır.

Ekofemizm hareketi yüzyıllardır ayrımcılığa uğrayan kadınların tabiatla ilişki kurmalarından ve neslin devamının doğanın devamlılığına, doğanın devamlılığının da neslin devamına ihtiyacı olduğunu söyleyerek kadının önemini vurgulamak istemelerinden dolayı ortaya çıkmış bir akımdır.

Özellikle Uzakdoğu inanışlarında bereketin sembolü olan dişil bir varlık kabul edilmiştir. Mistik inanışlarda yeri olan Ekofeminizm akımının Hinduizm ile birçok ortak yönü vardır. Bazı kaynaklarda Hindistan ve Hint kültürü için içinde maddi ve askeri amaçlar taşımayan, manevi ve ruhsal kökenli dişil bir ülke olduğu söylenmektedir. Ekofeminizm akımının ilk ve en önemli hareketi olarak görülen “Chipko” hareketi Hindistan’da ormansızlaştırmaya karşı ağaçlara sarılarak direnişe geçen 27 Hintli kadının başlattığı mücadeleden doğmuştur.

Ekofeminist Literatürde Çevre Hareketleri

Çevre hareketlerinin ve ekolojik duyarlılığın ilk Kızılderililer ve Aborjinler gibi doğayla iç içe yaşayan toplulukların direnişleriyle ortaya çıktığı söylenmektedir.

Başlıca Ekofeminizm hareketleri;

1. Chipko Hareketi (Hindistan 1972-1978)

2. Kenya Ulusal Kadın Birliği (1977)

3. Hindistan’ın Nehirleri (Metha Petker 1992 ) sıralanır.

Kenya’da Greenbelt hareketi, Bangladeş’te toksik atıklarla, Ghana’da erozyonuna karşı
mücadele eden kadınlar, Peru’da toplama yöntemleri geliştiren kadınlar, Brezilya’da deniz kaplumbağalarının korunuşu ve Mısır’da Marvit Gölü kirlenmesine karşı kadın direnişi de ekofeminizm hareketlerinin örneklerindendir.

Türkiye’de ise bu konu yeterince tartışılmamış ve henüz ekofeminist bir hareketin varlığından söz edilmemiş olsa da Muğla Kurudere köyünde, Rize Fındıklı ilçesinde, Manisa ve Erzurum’da kadınların yaptığı çevre hareketleri Ekofeminist hareketlere örnek gösterilebilir.

Sonuç olarak, ekolojik anlamda sivil direniş gösteren kadınlar, tabiat-kadın birlikteliğinin ne derece etkili olduğunu göstererek çevre literatürüne geçmişlerdir. Kadın- erkek fark etmeksizin, dünyamızın bize sunduğu eşsiz kaynakları korunması ve ekolojik tahribatın önüne geçilmesi  tüm insanlığın ve gelecek nesillerin görevidir.

Kaynaklar:

Agarwal, B. (1992). Te gender and environment debate: Lessons from India.

Feminist studies, 18(1), 119-158.

Agrawal, A. (2003). Sustainable Governance of Common-Pool Resources:

Context, Methods and Politics, Annual Review of Anthropology 32: 243–

262. DOI: https://doi.org/10.1146/annurev.anthro.32.061002.093112

ÇETİN, O. (2005). Ekofeminizm: Kadın doğa ilişkisi ve ataerkillik. Sosyoekonomi1(1).

Karadağ Ağkurt, G. (t.y). Doğa ve Kadın Dayanışması: Eko-Feminizm. Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı.

Özerkmen, Necmettin, İnsan Merkezli Çevre Anlayışından Doğa Merkezli Çevre Anlayışına

(From Antropocentric Perspective to Eco- Centric Perspective) Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi Dergisi, 42,1-2 (2002), 180

Özyol, Arzu, Kalkınma Politikalarında Kadın ve Ekofeminizm, S2

TOPGÜL, S. (2012). KADIN VE DOĞA İLİŞKİSİ: EKOFEMİNİZM. Sosyoloji Dergisi, (27), 71-83.

Yazar hakkında

Yaren Özkan