Ekoloji Etik

Jane Goodall’ın Yaşamla Kurduğu Derin Bağlantısallık

“Nasıl göreceğinizi öğrenirseniz, Her şeyin birbiri ile nasıl bağlantılı olduğunu anlayacaksınız.” Bu cümleyi kuran Leonardo da Vinci yaklaşık 500 yıl önce aramızdan ayrıldı ve biz şimdi bağlantısallığın gücünü daha iyi anlıyoruz. Da Vinci’nin yüzyıllar önce işaret ettiği bu evrensel hakikat, yani her şeyin birbiriyle bağlantılı olması, günümüzde sadece bilimsel bir bulgu ya da yeni bir bakış açısı değil, aynı zamanda etik bir zorunluluktur. İşte bu noktada, Prof. Dr. Türker Kılıç’ın sinirbilimden yola çıkarak kurduğu teorik çerçeve, Jane ’ın yaşam boyu süren pratik deneyimiyle uyuşuyor. Kılıç, insan beynindeki nöral ağların bütüncül işleyişinden yola çıkarak evrenin de hiyerarşik değil, ilişkisel bir ağ olduğunu ispatlar. Bu bilimsel gerçeklik, insan merkezli (antroposentrik) bakış açısını terk etmeyi ve Yaşamdaşlık adı verilen, tüm canlılarla uyum içinde yaşamayı temel alan yeni bir kültürü zorunlu kılar.

Bu kültür, Jane ’ın şempanzelerin gözlerinde gördüğü derin etik sorumlulukla birebir örtüşmektedir. Goodall, şempanzelerin duyguları, kişilikleri ve alet kullanma yeteneklerini keşfederek, insanı diğer canlılardan kibirli bir şekilde ayıran duvarı yıkmıştır. Onun felsefesi, “gerçek bilgelik, hükmetmekte değil; her canlıda kendimizi görebilmekte saklıdır” düsturuna dayanır. Bu biyo-etik anlayış, Kılıç’ın Bağlantısallık ilkesinin doğal ve zorunlu bir sonucudur: Madem ki hepimiz aynı ağın parçasıyız, o zaman diğer bir parçaya verilen zarar, tüm sistemi, dolayısıyla da bizi etkileyecektir.

’ın yürekten yüreğe kurduğu bağlantı ve aktif umut felsefesi, yaşamdaşlık kültürünün nasıl hayata geçirileceğinin pratik yol haritasını sunar. Goodall’ın her bireyin küçük bir fark yaratma gücüne sahip olduğu inancı, umudu bulaşıcı hale getirir ve umut, bağlantısallık sayesinde yaşamın her zerresini iyileştirir. 

Goodall, şempanzelere numaralar yerine isim vererek, onlara birer birey olarak yaklaşarak, dünyasının o zamana kadar görmezden geldiği yaşamın sırlarını ortaya çıkardı. Bu, sadece bir bilimsel metodoloji değil, aynı zamanda merakla beslenen derin bir saygı eylemiydi. Aynı merak dürtüsü, Prof. Dr. Türker Kılıç’ın Bağlantısallık felsefesinin de merkezindedir.

Kılıç, bilimin ve insanlığın en temel sorununun anlam arayışı olduğunu vurgular. İnsan beyninin nasıl düşündüğünü anlamaya çalışırken, Konnektom projesinin ışığında ulaştığı sonuç şudur: “Yaşam, yaşantı diliyle konuşan en yetkin öğretmendir.” Yaşama kulak vermek, beynin bütüncül yapısını çözmeye çalışmak, aslında varoluşsal anlam arayışımızın bir yansımasıdır.

Bu bağlantısallık ağında bize düşen ise: “İnsan için yaşam” yerine “Yaşam için insan” görüşünü gönülden benimsemek ve yaşamveri (enformasyon) ağlarına merak duymaya devam etmektir. 

’ın gönüllerimizle kurduğu derin bağlantısallığın gücüyle birlikte, yaşamdaşlık kültürü için çalışmaktan ve umut etmekten vazgeçmeyin. Roots and Shoots‘un bizlerle paylaştığı ve Jane’in anısını yaşatmaya yardımcı olacak maddeler, yaşamı umutla dolduracaktır:

1. Jane’in hikayesini paylaşın.

2. Doğayla bağ kurun.

3. Jane’in kitaplarını okuyun.

4. Nezaketle yaklaşın.

5. Harekete geçin.

Unutmayın; Harekete geçmek, Da Vinci’den Kılıç ve Goodall’a kadar uzanan bu zincirde, bilimsel bilgiyi etik sorumlulukla birleştirdiğimiz anın ta kendisidir. Geleceği yaratacak olan, her birimizin bu büyük ağdaki yerini sorumlulukla ve merakla görmeyi öğrenmesidir. 

*Konnektom, beynin tüm sinirsel bağlantılarının (nöronlar arası iletişim ağlarının) haritasıdır. Konnektom Projesi ise, bu karmaşık bağlantı bütünlüğünü çıkarmayı ve açıklamayı amaçlayan küresel bilimsel çalışmadır.

Kaynakça: 

Türker Kılıç – Yeni Bilim: Bağlantısallık, Yeni Kültür: Yaşamdaşlık

Roots and Shoots instagram gönderisi: https://www.instagram.com/p/DPediLnDNaF/?img_index=5&igsh=ZmQ5N3lkd

Yazar hakkında

Oğulcan Bozdoğan