“Yüksek gelir mutlulukla pozitif bir korelasyon içindedir ama uzun dönemde gelir artışı mutluluk artışına yol açmaz.”
Mutluluk üç heceli, açıkça, mertçe, Türkçe [i] bir kelime. Herkes için anlamı farklı olsa da Türk Dil Kurumunda; Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (I), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik[ii] olarak tanımlanmış. Bu tanım çerçevesinde mutluluk, bireylerin asla erişemeyeceği bir hal gibi görünüyor olabilir. Ancak bireylerin yaşam kalitesini genel anlamda değerlendirerek memnuniyetlerini ve yaşarken aldıkları hazzı ölçmek, onların mutluluğunu artırıcı kamu politikalarının neler olabileceğini araştırmak, modern dünyanın önemli konularından biri denilebilir.[iii] Mutluluk Ekonomisi adını alan bu araştırmalar bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilgiyle takip ediliyor.
Türkiye’de bu alandaki çalışmalar, TÜİK tarafından Yaşam Endeksi Araştırmaları olarak sürdürülüyor. Ülke genelinde ve iller özelinde oluşturulan yaşam endeksi; konut, çalışma hayatı, gelir ve servet, sağlık, eğitim, çevre, güvenlik, sivil katılım, altyapı hizmetlerine erişim, sosyal yaşam ve yaşam memnuniyeti olmak üzere yaşamın 11 boyutunu kapsıyor. Bu çalışmaya göre 2015 yılının en mutlu ili gülleri ve el dokuması halılarıyla meşhur Isparta. Şaşı bakıp şaşırmayın; İstanbul, Ankara, İzmir gibi gelir ve servet endeksinde başı çeken büyük şehirlerimiz ilk üçte yer alamazken, Isparta’yı Sakarya ve Bolu takip ediyor.[iv]
Peki, bu nasıl oluyor, bireylerin mutluluklarını gelir ve servet durumuna daha çok bağladıkları, daha tüketim odaklı bir dünyada memnuniyet anketleri nasıl oluyor da mülk, servet ve gelir düzeyi yüksek illerde toplanmıyor? Bunun birkaç nedeni var.
İlk olarak TÜİK tarafından gerçekleştirilen araştırmaların subjektif mutluluğa bağlı olduğunu ve bu çalışmaların dünya uygulamalarıyla bir karşılaştırmasının yapılmadığını söyleyebiliriz. 2003-2007 yılları arasında Türkiye’de yapılan Yaşam Memnuniyet Araştırmaları kapsamında bireylerin mutluluk kaynağı olan değerlerde ilk sırada sağlık yer alırken, ardından sevgi, para ve başarı kavramlarının geldiğini görüyoruz. Bu bağlamda bireylerin kurduğu mutluluk-şükür ilişkisinin coğrafyadaki etkinliği nedeniyle gerçek anlamda mutluluk verilerine ulaşılamadığı eleştirisi ortaya konabilir.
Bir başka önemli konu ise ekonomide tanımlanan Easterlin Çelişkisi. Richard Easterlin’e göre “yüksek gelir mutlulukla pozitif bir korelasyon içindedir ama uzun dönemde gelir artışı mutluluk artışına yol açmaz.”[v] Buna göre devletlerin yoğun olarak ekonomik yatırım yapması ve kişi başına düşen milli geliri artırma hedefleri pek yeterli bir çaba olarak görülmüyor.
Hammadde yoğun, enerji yoğun, emek yoğun ama katma değeri düşük, iş ve işçi güvenliği ve sağlığını tehdit eden, açığa çıkardığı emisyon ve atıklarla halk sağlığını olumsuz etkileyen, çevreye geri dönülmez şekilde zarar veren yatırımların çoğalması ve devlet politikalarının bu yönde evrilmesi, kişi başına düşen milli geliri artırma hedefleri koyulurken sağlık, güvenlik, çevre, sosyal yaşam ve memnuniyet konularının göz ardı edilmesi, bireylerin mutluluğunun önünde duran en büyük engel. Bu engeli kaldıracak olan ise yine zamanında ve doğru gelişme/büyüme hedefleri, doğru yatırımlar ve elbette etkin kamu politikaları.
“Sen, mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama…”
[i] Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken (1973)
[ii] Türk Dil Kurumu Resmi Web Sitesi (son erişim tarihi: Mart 2017)
[iii] Yrd. Doç. Dr. Murat Şeker, Mutluluk Ekonomisi, İstanbul Üniversitesi (2008)
[iv] Türkiye İstatistik Kurumu, İllerde Yaşam Endeksi (2015)
[v] Coursera.org, Model Thinking ders notları (son erişim tarihi: Mart 2017)