Masalların hayali karakteri Doğa Ana neden “ana”dır? Ya da Anadolu’nun ilk çağ uygarlıklarında insanların tanrıçası Kibele neden kadındır? Kadın doğanın ve doğurganlığın simgesi, kutsal bir varlık olarak görülürken günümüze nasıl ataerkil bir toplum olarak geldik? Bütün bunların doğanın tahribiyle bir alakası var mıdır? İlk yazımda sizlerle birlikte aklımı kurcalayan bu sorulara cevap aramak istiyorum.
Erkeklerin avcılık, kadınların toplayıcılık yaparak insanların işbölümü ile yaşamlarını sürdürdüğü ilk çağlara dönelim. Zamanla kendini tarıma bıraktı ve tarım da kendi içinde gelişmeye başladı. Önce çapa ile top yekün, cinsiyet ayrımı olmaksızın insanlar ihtiyaçlarını karşılarken sabanın kullanılmaya başlamasıyla erkek üretim gücünde ön plana çıktı. Erkek gücünün ön planda olduğu yerleşim yerleri, zamanla köyler, kasabalar ve kentler oluştu. Bu süreç erkeğin doğaya ve kadına hükmetmeye başlaması olarak kabul edilebilir. Sonraki süreçleri hepimiz biliyoruz:Yüzyıllar boyu süregelmiş savaşlar, yıkımlar daha fazlası için hiçe sayılan doğa ve tarihin görünmez insanları kadınlar.
Günümüzde her ne kadar önlenilmeye çalışılsa da çeşitli çıkarlar uğruna doğa çekinilmeden tahrip edilmeye devam ediliyor. Bütün bunların önlenmeye çalışılmasında kadının rolünü iki örnekle açıklamaya çalışacağım.
19. yy’da Hindistan hükümeti ticari olarak kullanmak amacıyla ormanların denetimini kendi ellerine aldı. Ormanların ağır bir biçimde tahrip edilmesiyle sel felaketleri ve toprak kaymaları kaçınılmazdı. Maalesef bundan en çok etkilenen kesim köylerdeki insanlar daha da özele inecek olursam kadınlar ve çocuklar oldu. 1970lerde uzak bölgelerdeki ormanlara da kesim kararının çıkması üzerine Gaura Devi adında bölgeden bir kadın köydeki diğer kadınları örgütleyerek Chipko hareketinin öncüsü oldu. Chipko kelime olarak sarılma anlamına gelir. Çoğunluğu kadın olan insanlar ağaçlara sarılarak hükümetin kararını protesto ettiler. Chipko eylemcileri olarak adlandırılan grup hükümetin geri adım atıp kararın 10 yıl süreyle durdurulmasını sağladı.
İkinci örneğim ise çok daha yakın bir zamandan ve içimizden insanlar. Ayrıntılı olarak bilmeyeniniz olsa da mutlaka kulak aşinası olduğunuz Fındıklı’daki HES direnişinden bahsediyorum. Özellikle de direnişin asıl kahramanı olan kadınlardan. Kendi aralarında o kadar müthiş örgütlenmişlerdi ki bölgeye yabancı plakalı bir araç istediği gibi giremiyordu. Kadınlarla mücadelelerinde erkeklere gereksinimi sorulduğunda “Buranın kadınları zaten erkektir. Bizim evde içişleri bakanı kadınlardır. Erkeleri bir yere sürüklemeyiz, biz hallederiz” gibi içindeki güveni ve cesareti hissedebileceğiniz bir cevapla karşılık veriyorlardı. Hiç dikkatinizi çekti mi çay reklamlarındaki tarım yapan insanlar neden hep kadındır? Çünkü Doğu Karadeniz’ de toprağı işleyen hayvanlara bakan kesim kadındır. Erkekler genellikle toprak ve suyu satıp satmama üzerine değerlendirirken kadın için toprak ve su hayattır. Hatta suyu damarlardan akan kana benzetirler. Torunlarına sabah şırıltısını duyabilecekleri, yüzüp eğelenebilecekleri dereler bırakmak isterler.
Bahsettiğim direnişlerin ayrıca bambaşka bir boyutu daha var. Kadınlar doğayı korumaya çalışırken aynı zamanda otoriteye hayır demeyi de öğreniyorlar. Kim bilir belki de doğanın tahribinin engellenmesiyle ataerkil bir toplumdan çıkmamız aynı yoldan geçiyordur.