Yaklaşık 66 milyon yıl önce gökyüzünden düşen bir asteroid, dinozorların hüküm sürdüğü dünyayı sonsuza dek değiştirdi. Dinozorların yok olduğu Kretase Yok Oluşu, dünya tarihindeki beşinci büyük kitlesel yok oluştu. Ama aslında bu, gezegenimizin yaşadığı ilk büyük felaket değildi. Dünya tarihinde beş kez, hayat neredeyse sıfırlanacak kadar büyük yok oluşlar yaşandı:
- Ordovisiyen-Silüryen (yaklaşık 443 milyon yıl önce): Deniz seviyelerindeki ani düşüş ve buzullaşma nedeniyle deniz canlılarının yaklaşık %85’i yok oldu.
- Geç Devoniyen (yaklaşık 372 milyon yıl önce): Okyanuslardaki oksijenin azalması ve iklim değişiklikleriyle özellikle balık türleri büyük darbe aldı.
- Permiyen-Triyas (yaklaşık 252 milyon yıl önce): “Büyük Ölüm” diye bilinen bu olayda türlerin %90’ı silindi. Bu, tarihteki en büyük kitlesel yok oluştu.
- Triyas-Jura (yaklaşık 201 milyon yıl önce): Volkanik patlamalar ve iklim değişiklikleri sonucu türlerin %70’i yok oldu; dinozorların sahneye çıkışı da bu dönemden sonra oldu.
- Kretase-Paleojen (yaklaşık 66 milyon yıl önce): Dinozorların sonunu getiren asteroid çarpmasıyla birlikte türlerin yaklaşık %75’i yok oldu.
Bugün ise yeni bir yok oluşun ortasında olabiliriz. Amazon ormanlarını dakikada bir futbol sahası büyüklüğünde kaybediyoruz. Okyanuslarda ise balıklardan çok plastik şişe yüzüyor. Ve çoğu zaman bunun farkına bile varmıyoruz. IUCN (Uluslararası Doğayı Koruma Birliği) verilerine göre memeli türlerinin yaklaşık dörtte biri yok olma tehlikesi altında. WWF’nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) 2024 Living Planet Report verilerine göre ise vahşi yaşam popülasyonları son 50 yılda ortalama %73 azaldı. Peki, insanlık olarak biz gerçekten altıncı kitlesel yok oluşun tanıkları mı, yoksa baş failleri miyiz?

Diğer yok oluşlardan farklı olarak, bu kez neden olan güç göktaşları, volkanik patlamalar ya da doğal felaketler değil; biz insanlarız. Bugün aynı ölçekte bir doğal felaket yaşamıyor olsak da, insan faaliyetleri doğayı benzer bir hızla dönüştürüyor. Başlıca sebepler: ormansızlaşma, iklim krizi, aşırı avlanma, kirlilik ve kontrolsüz tüketim. İşin ironik yanı şu: Biz, geçmiş yok oluşlardan ders çıkarabilecek kadar bilinçli ilk türüz ama aynı zamanda bu yok oluşu hızlandıran da biziz. Bir yandan Mars’a koloni kurma hayalleri kuruyoruz, diğer yandan kendi gezegenimizi yaşanmaz hale getiriyoruz.
Bilim insanlarına göre günümüzde türlerin yok olma hızı, doğal süreçlerde beklenenden yüzlerce kat daha fazla. Eğer doğanın normal ritmi piyanoda bir klasik müzikse, biz şu anda hızlandırılmış bir techno çalıyoruz. Bu gürültüye uyum sağlayamayan türler ise birer birer sahneden çekiliyor.
Ama unutmayalım: Bu yok oluş sadece pandaların, kaplanların ya da deniz kaplumbağalarının hikâyesi değil. Ekosistem birbirine bağlı dev bir ağ. Arılar yok olursa soframızdaki meyveler de kaybolur. Mercan resifleri çökerse, kıyı şehirlerini koruyan doğal dalga kalkanlarını da kaybederiz. Yani mesele yalnızca hayvanların dramı değil; bizim geleceğimiz de aynı ağın içinde örülü.
İyi haber şu: Her şey bitmiş değil. Tarihte ilk kez bu kadar büyük bir yok oluşa neden olan taraf, aynı zamanda onu durdurabilecek güce de sahip. Yani biz.
WWF raporları, doğayı korumak için atılan adımların gerçekten işe yaradığını gösteriyor. Mesela dev panda bir zamanlar yok olma tehlikesi altındaydı. Ama Çin’deki yoğun koruma çalışmaları sayesinde popülasyonu toparlandı ve “tehdit altında” kategorisinden çıkarıldı. Benzer şekilde bazı balina türleri, avcılığın yasaklanmasının ardından yeniden çoğalmaya başladı. Politika düzeyinde ise fosil yakıtların yerine yenilenebilir enerjiye geçiş, ormansızlaşmayı durduracak yasalar ve denizleri koruyan uluslararası anlaşmalar şart.
Bireysel olarak da elimiz kolumuz bağlı değil:
- Daha az tüketmek
- Geri dönüşümü alışkanlık haline getirmek
- Doğa dostu ürünleri tercih etmek
- Ve en önemlisi, farkındalık yaymak önem teşkil ediyor.
Çünkü sürdürülebilirlik tek başına yapılacak bir görev değil, kolektif bir yaşam biçimi.
Belki de altıncı yok oluşun gerçek hikâyesi şurada yatıyor: İnsanlık kendi tarihini yazıyor. Fosillerimizle anılmak yerine, doğayı yeniden canlandıran tür olarak hatırlanmayı seçebiliriz. Dinozorların gidişi bir trajediydi ama bizim hikâyemiz hâlâ yazılmaya devam ediyor. Ve kalemi elinde tutan biziz.
Kaynakça
Barnosky, A. D., et al. (2011). Has the Earth’s sixth mass extinction already arrived? Nature, 471(7336), 51–57. https://doi.org/10.1038/nature09678
Dyke, J. (2015, June 19). Earth’s sixth mass extinction has begun, new study confirms. The Conversation. https://doi.org/10.64628/AB.pjfdseas4
International Union for Conservation of Nature (IUCN). (2012). Red List of Threatened Species. https://www.iucnredlist.org/
Oxford University Museum of Natural History. (n.d.). Earth’s five mass extinctions. University of Oxford. Retrieved October 2, 2025, from https://oumnh.ox.ac.uk/earths-five-mass-extinctions
WWF (2024). Living Planet Report 2024: Restoring Nature for a Sustainable Future. World Wide Fund for Nature. https://www.wwf.org